TEK TATLI HAYATLAR
Selda,
sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gözlerini açtı. Yatağından kalktı, ayakları
halının yumuşak dokusuna değdi ve derin bir nefes aldı. “Yeni bir gün,” dedi
kendi kendine. Ama aslında yeni olan pek az şey vardı.
Mutfakta
onu karşılayan ilk şey, buz gibi tezgâhın üzerinde duran düzenli karmaşaydı.
Selda dolabın kapağını açar açmaz, karşısında yıllardır değişmeyen o manzara
belirdi: peynir taburları…
Ezine,
tulum, kaşar, krem peynir…
Sanki
her biri günün ilk selamını veriyordu: “Yine biz geldik.”
Selda
peynirleri eline aldıkça içinden bir huzur değil, garip bir ağırlık yükseldi.
Dikkatle doğradı, tabaklara yerleştirdi, masanın ortasına dizdi. Her şey olması
gerektiği gibiydi; düzenli, düzgün, tanıdık… Fazlasıyla tanıdık.
Ailesi
masaya geldiğinde kahvaltı başladığında, konuşmalar da tıpkı peynirler gibi
aynıydı. Çocuklar aynı şeylerden şikâyet ediyor, eşi aynı sorularla güne
başlıyordu. Selda konuşulanları dinlerken dışarıdan bir yabancı gibi hissetti
bir anlığına. Sanki aynı sahnenin içinde her gün yeniden rol yapmak zorunda
kalan bir oyuncuydu.
Akşam…
Mutfak…
Aynı
dolap kapağı…
Aynı
peynirler…
Aynı
sofranın sessizliği…
Selda,
tezgâha yaslanıp kendi kendine düşündü:
“Gerçekten
hayat bu kadar mı? Bu kadar tekdüze mi olmalı?”
Cevap
gelmedi. Sadece yorgunluk geldi.
Ve
sonra karanlık…
Bir
ses yükseldi aniden.
Önce
uzaklardan, sonra giderek yaklaşan bir çığlık gibi: Alarm!
Selda
irkilerek doğruldu. Nefes nefeseydi. Bir an rüya ile gerçeğin arasında sıkışmış
gibi hissetti. Kalbi hızla atıyordu.
“Meğer
her şey kabusmuş…” diye fısıldadı.
Koşar
adım mutfağa gitti. Dolabı açtığında gördüğü renk cümbüşü karşısında önce
şaşırdı, sonra gülümsedi. Çünkü bu kez dolap yalnızca peynir kokmuyordu;
domatesin tazeliği, salatalığın serinliği, zeytinlerin parıltısı, reçellerin
neşesi oradaydı. Hatta hafifçe eğilip çekmeceyi açınca sucuk paketinin kokusu
bile sanki onu selamlıyordu.
Sofrayı
hazırlarken içindeki heyecan büyüdü. Tabaklar masaya dizildikçe sanki evin içi
canlanıyor, renkler odalara yayılıyor, neşe duvarlardan geri yansıyordu.
Ailesi
masaya geldiğinde bu kez kahvaltı sadece bir rutin değildi; paylaşılan bir
mutluluk, çeşitliliğin uyumu, birlikte olmanın şenliği gibiydi. Çocukların
gözleri parlıyor, eşi şaşkınlıkla gülümsüyordu.
Selda
masaya otururken içinden şu cümle usulca geçti:
“Çeşitlilik
ne kadar da güzel…”
Ama
sonra düşüncesi başka bir yola girdi:
Neden insanlar söz konusu olduğunda bu güzellikten korkuyoruz?
Neden
herkesi bizden, sofrayı peynirlerden ibaret sanıyoruz?
Oysa
hayat böyle değildi.
Seyahatlerde
yeni kültürler keşfetmek heyecan veriyordu mesela.
Bir
dizide alışılagelmişten farklı bir karakter görünce merak uyanıyordu.
Yeni
tatlar, yeni hikâyeler, yeni yollar insanı büyütüyordu.
Ama iş
insanlara gelince…
Fikirlerin
farklılığı tehdit gibi hissediliyordu.
Duyguların
çeşitliliği karmaşa gibi algılanıyordu.
Yaşam
tarzları farklılaşınca tedirginlik başlıyordu.
Selda
kahvaltıya baktı.
Masadaki
çeşitlilik göz kamaştırıcıydı; her tat başka bir tatla uyum içindeydi.
O an
anladı:
İlişkiler
de aslında tam olarak böyleydi.
Her
insan bir tat gibiydi; kimisi yoğun, kimisi hafif, kimisi ekşi, kimisi tatlı…
Ama
hepsi bir araya geldiğinde sofra tamamlanıyordu.
Rüyasında
gördüğü tek tip kahvaltı, insanların ilişkilerde aradığı tek düzelikti belki
de. Güvenli ama ruhsuz…
Oysa
gerçek zenginlik; farklılıkları yan yana koyabilmek de, her sesi duyabilmek de,
her rengi görebilmekteydi.
Selda
derin bir nefes aldı ve masaya baktı.
Ailesine
baktı.
Hayata
baktı.
Ve
içinden geçen söz artık çok daha netti:
“İnsan
insanı, aynı olduğu için değil; farklılığıyla tamamlar.”
Ve o
gün Selda şunu anladı:
Çeşitlilik
yalnızca sofraların değil, ilişkilerin, yolculukların ve hayatın en büyük
şifasıydı.
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

2 Yorumlar
İnsanın şifasının kendinden farklı olduğunu kabul edince hem kendisi hem de çevresi mutlu oluyor. İnsan karşısındakini değiştirmeye çalışan kavgasını bırakınca yol almaya başlıyor. Mesele ondaki güzelliği görüp kendine katabilmek :)
YanıtlaSilPeynir bile çeşit çeşitken biz insanların farklı olması ne kadar normal. Bu çeşitlilikte de benim fayda gördüğüm bir çok alan var. En basitinden çeşitlilik olmasa her insanın farklı farklı ustalıkları olamazdı. Bu çeşitlilik sayesinde çarşıda binlerce çeşit ürün bulup ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyoruz.
YanıtlaSil