Bi' Kahve?


Güzel yüzünün uzun çizgilerine hüzün çökmüştü çocukluk arkadaşının. Büşra, denizi bırakmış Pelin’in düşüncelerini izliyordu. İş çıkışı sahile gelmişler, dakikalardır bankta oturuyorlardı. Kışın, yerini bahara bırakmasıyla iyiden iyiye akın etmişti insanlar da. Doğanın cıvıltısına yürüyüş yapan insanların adım sesleri ve parkta oynayan çocukların neşesi karışıyordu. Batan güneşin ışıkları duygularını iyice belli ediyordu. Düşüncelerine batmak üzere olan arkadaşını kolundan tutup çıkarması lazımdı. Büşra dayanamadı. 

“Pelin ya, hep manzarayı izliyorsun arkadaşım. Gel biraz da insanları izleyelim.”

“Yok ya ne yapacağım ben insanları bıkmışım zaten. Tanıdım tanıyacağım kadar. Tanımaz olaydım dediklerimi de biliyorsun!”

“Gerçekten tanımış olsaydın bu kadar bıkar mıydın?

“Gerçekten tanımak da ne demek Büşra?”

“Bi kahveye ne dersin? Sonrası sonra...” diye meraklandırmaya çalıştı onu. 

Çimenlerin kokusunu ala ala usulca yürüdüler caddedeki kafeye doğru. Otomatik açılan kapıdan içeri girer girmez mis gibi kahve kokusu doldu burunlarına. 

“Ne içersin Pelincim?” 

“Ben espresso insanıyım. Şaşmam bilirsin. Sen?”

“Her türlü kahveye uyarım. Çeşitliliği seviyorum. Bu sefer Türk kahvesi içeyim. Sade lütfen.” 

“Her seferinde başka kahveyi nasıl içebiliyorsun hiç anlamıyorum…”

Sorusunu hemen cevaplamadı. Ödemeyi yaptıktan sonra köşeye geçip baristanın kahvelerini hazırlamasını beklediler. Büşra çevreyi süzdü şöyle. Pelin ise yere bakınıyordu. Yine dalmıştı bu kız. Dirseğiyle karın boşluğuna dokunup ayılttı onu Büşra.

“Baksana şu dekora Pelincim. Farklı farklı bitkiler koymuşlar….Masaların konumu bile değişik. Kimisinde sandalyeler karşılıklı, bazısında yüksek tabureler yan yana dizilmiş uzun bir masanın arkasına…Şu cam kenarındaki koltukları görüyor musun peki?”

“Evet n’olmuş?” 

“Yere yakın, geniş, kumaşla kaplı…Masası da ona uyumlu…Nasıl da yayıla yayıla oturmuş insanlar…”

“İyi de bunun bizimle ne alakası var Büşracım?” 

“Çok alakası var şekerim. Bu hayatta herşey insana dair bir ipucu verir. Bak nasıl ki seçim yapıyoruz. Filtre kahve, Türk kahvesi, sütlü kahve, espresso, americano… Çeşit çeşit…İnsanlar da böyle…Tercihleri, oturmaları, kalkmaları, yürüyüşleri, yemek yeme biçimleri, uyumaları… Bir işi yaparken ki stilleri, âşık olmaları, tartışmaları, anlaşmaları…”

“Yani?” diye anlamaya çalıştığını göstermek istedi Pelin.

“Bazısı sert görünür, espresso gibidir… İçtikçe yumuşaklığını anlarsın… Bazısı yumuşak görünür, filtre kahvedir; sonra bir bakmışsın dibindeki acı tadı alırsın… Kimisi var üstünde desenler, renkler… Sütlü kahve gibi, izlemeye doyamazsın… Kimisi var sadedir, Türk kahvesi gibi; ağır ağır içersin…Öylesi de var ki buzlu kahve gibi, şıkır şıkır ses çıkarır sürekli…” diye gülümsedi.

“Ay Büşra nereye bağlayacaksın çok merak ediyorum.” diye kocaman kocaman açtı gözlerini Pelin.

“Seçim yapmadan neden içmiyoruz? Çünkü hoşumuza gideni midemize alırız. Alışık olduğumuzu. Sonra tadına, kıvamına anatomi alışır ve bir daha başka kahve içmeye yanaşmaz. İçmeye kalksak midemiz ağrır. Ne zaman ki hep aynısını tercih ederiz diğerlerini kabul etmeyiz o zaman aşırılaşmaya başlarız.”

Dikkat kesildiğini farkedince durmadan devam etti Büşra.

“İnsanlarla olan iletişimlerimiz ve ilişkilerimiz de böyle. Hep bana benzeyen benim hayatımda olsun dersem benzemeyen insan ile nasıl anlaşacağım? Çocuğum benim istediğim gibi ödevini yapsın! Eşim benim istediğim gibi düzenli olsun! Çalışma arkadaşım bu kadar da dakik olmasın! Komşum susmak bilsin! Patronum sunumumu o kadar detaylı istemesin! Kardeşimin az mimikleri oynasın! Ne o öyle ölü gibi…” diye tebessümle ekledi.

“Al işte benim kardeşim! Film izliyoruz insan azıcık ağlar, güler! Evde hayalet gibi dolaşıyor çocuk!” Kardeşi gözünün önüne gelince hüznü dağıldı Pelin’in.

Bilinci iyice açılsın diye son cümlelerini sıraladı Büşra:

“İnsan neden hep aynısını ister ki bu hayatta? Farklı tadı algılarsam, bu kahve de güzelmiş derim. İnsanı anlarsam, anlaşmak o kadar zor değilmiş derim. Kendimi tanırsam, o kadar üzülecek bir şey yokmuş derim.” 

“Pelin hanım! Espressonuz hazır. Büşra hanım! Sade Türk kahveniz.” Duyduğu sesle kendine geldi. 

“Teşekkürler…” deyip küçük fincana uzandı. 

Barista’ya mı, arkadaşının anlattıklarına mı teşekkür ediyordu bilemedi o an… Kulpundan tutup yüzüne yaklaştırdığı minik bardağı buram buram kahve kokuyordu. Nasıl da güzeldi, içine içine çekti. Sonra dönüp sordu:

“Sen nereden biliyorsun bunları, ilgimi çekti.”

“Ah tatlım, bir kahve yapmak mı sanat? İnsanı tanımak bambaşka bir sanat…” diye tek gözünü kırpıp muziplikle gülümsedi arkadaşına. 

“Büşra, iyi ki varsın dostum.”

“Asıl sen iyi ki varsın ve iyi ki farklısın. Şöyle kahvemi de alayım geçelim bir yere.”

Cam kenarına karşılıklı oturup sokaktan geçen insanları izlemeye başladılar. Birer yudum aldıktan sonra Büşra sessizliği bozdu.

“Evet. Söylenmesi gerekenler söylendi canım. Hazırsan sorulması gereken soruyu soruyorum.” diye ışıl ışıl baktı. 

“Haydi sor kahvem soğumadan.” dedi bir keyifli bir sabırsızlıkla.

“Gerçekten ne zaman anlamak isteyenler karşısındakine sen kimsin diye sormuşlar ki?” 



Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Keleminize sağlık. Çok keyifli bir Kim Kimdir yazısıydı 🍃

    YanıtlaSil
  2. Sen kimsin?

    YanıtlaSil
  3. Ne güzeldi elinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. İnsan mutlu olmak istiyorsa bu bilgilere sahip olmalı bence

    YanıtlaSil