“Kendimi, limon gibi sıkılmış ve atılmış gibi hissediyordum… Neden böyle olduanlamadım…”
Sevde, çayına limonu sıkarken “Eskiden limonu bile iki-üç günde kullanılırdık, saklardık. Şimdi sık at, sık at... İnsanlarda buna alışmış ilişkilerinde bile bunu yapıyor, sık at, sık at… Minecim, kullan at mendili gibi olduk valla” demişti…
Mine de o cümleyi duyar duymaz bir süredir yaşadığı o duyguyu bir nebze de olsun içinde kendi kendine ifade edebilmişti. Sanki limon sıkacağının içinde tekrar tekrar sıkılıyordu. “Ne kadar da doğru yaa. Aynı böyle hissediyorum şu anda ben…”dedi.
Sevde baktı ki arkadaşı daldığı denizden çıkamıyor “Kızım kendine gel… Sen limon değilsin. O kadar da değil. Bu duygudan kurtul. Ben şimdi seni kendine getiririm” diyerek garsondan hesabı istedi.
“Hadi kalk gidiyoruz. Önce ortamdan uzaklaşalım. Sonra bir deniz kenarına gidelim. Deniz… Gökyüzü… Oh mis gibi… Zaten ne işimiz var AVM’ de” diyerek öyle hızlı çıktılar ki AVM’den… Sanki limon sıkacağını da limonları da orada bırakmışlardı…
Sevde kolundan çekiştirerek yürütürken Mine tebessümle etti “İyi ki böyle bir dostum var. O da beni diğerleri gibi sıkıp bir kenara bırakmadı. Hep yanımda…” diye geçirdi içinden…
Gözleri nemli bir şekilde “Ömürlüksün sen Sevde… İyi ki varsın” dedi...
Gülümsüyordu ama daha sıkılma psikolojisinden de kurtulmuş değildi.
Dışarıya çıkıp derin bir nefes çekmek iyi gelmişti.
“Sahile yürüyerek inelim mi?”
“Bugün günlerden ne?”
“Yarın yapacağın bir şey var mı?”
“Yapmak istediğin ama ertelediğin bir şey var mı?”
“Mesela resim kursuna gidecektin ne oldu o iş?”
“Nerelerde varmış baktın mı?”
Yolda o kadar çok soru sormuştu ki sahile nasıl indiğimizi anlamamıştık bile…
“Şimdi gökyüzüne bakar mısın? Bilincini çok güzel açar” dedi Sevde.
Mine önce boş boş bakıyor anlam veremiyordu… Ama arkadaşının deneyimlerine güvendiği için teslim olup uyumlanmaya çalıştı ve dediklerini yaptı.
Gökyüzüne bakıyor, derin derin nefes almaya çalışıyordu…
“Şu suyu da yudum yudum bir iç bakalım”
O kadar iyi geliyordu ki yaptıkları ve en önemlisi yaptırdıkları…
Mine moda girmeye başlamıştı… Sevde amacına yavaş yavaş ulaşıyordu… Zaten biliyordu ki hiçbir şey birden olmazdı.
Mine, “Arkadaşım sen psikolog olacak kızmışsın ne işin var Muhasebe’de” diye soruverdi…
O da “Canım benim, ben halimden çok memnunum. Çok şükür… Meslek de çok önemli değil zaten insanı anlamak için… Ama mesleğim sayesinde de hayatın Z Raporunu çıkarmayı öğrendim. Her öyküden bir ders çıkarabiliyorum artık. Bunu yabana atmayalım yani…”dedi gülümseyerek…
“Sevde ya… Her yerden her şeyden bir şeyler okuyup hayatına geçirmeni o kadar çok seviyorum ki… Seninleyken her şey birbirine gizli iplerle bağlı geliyor. Birini çekince diğeri de hareket edecekmiş gibi oluyor. Nasıl beceriyorsun bunu?
“'Hayatta her şey her şeyle ilişkilidir’ de ondan” dedi ve ciddileşti.
“Biliyorum hayat sana hep gol atıyor gibi geliyor. İnsanlar seni hep limon gibi sıkıp sıkıp atıyor gibi. Ama bir düşün… Hiç mi senin hatan yok?
Kendi kendine hayatına aldığın, önemseyip problem haline getirdiğin şeyler ancak seni bu kadar etkiler. Yani sen izin verirsen…
Evet… Hayatta her an bir hareket halindeyiz. İlişkilerimiz, işimiz… Hep bir dinamik halinde.
Ama biz bu dinamiğin içinde limon sıkacağını kimsenin eline vermeden başrol oyuncusu olmayı istiyorsak; çözüm basit.
‘Neyi dert edeceğim ve kiminle dert edeceğim?’
‘Yanımdaki arkadaşlarımla aynı amaç için mi yaşıyorum?’
‘Yoksa onun derdi beni kullanıp atmak mı?’
Eğer sorularını doğru sorarsan cevaplarını da doğru alırsın…
Hadi sorularını beraberce doğru soralım. Bu arada biz, ömürlük değil cennetlik arkadaşız İnşaALLAH…”
Mine rahatlatmıştı…“Yaaa Sevde… İnşaALLAH” derken bu sefer gözleri huzurla nemlenmişti.
“Hatırlıyor musun? Bizim liseden Didem vardı. Geçen gün onunla karşılaştım. Oturup biraz sohbet ettik. Onunda başına böyle bir olay gelmiş. Kardeş diye bildiği arkadaşı kendini kurtarmak için onu yem edip kendisi kenara çekilmiş.
Mine duygusala bağlayıp ‘Zavallı kız.. zavallı biz’ deyince,
“Yooo, hiç de zavallı değildi. ‘Neden olduğunu ve bundan sonra bunu nasıl çözeceğini öğrendiği bir deneyime sahip olduğunu’ anlattı. Niye zavallı olsun ki?
İnsan her yaşadığında ‘Zavallıyım’ diye kurban psikolojisine bağlarsa, nasıl o öyküden sağlam çıkar ki?
Evet, arkadaşı onun için değerliydi. Ama arkadaşı yanlış yapıp yanlışını devam ettiriyorsa ayrışması gerekiyordu. Ve bu olayın artı ve eksilerini değerlendirip bir sonuç değerlendirmesi yapması gerekiyordu. Kız da bunu yapmış. Biraz uzak durmayı tercih etmiş. Çünkü ona biraz düşkün olduğunu ve tavizler verdiğini fark etmiş. ‘İnsan sınırlarını kaybedince bağımlılıklar ve tavizler doğuyor farkında olmadan’ dedi Didem. Çok haklıydı da söylediklerinde…
“Evettt, Mine Hanım… ‘Her şey her şeyle ilişkili miymiş?’… Bir düşün bakalım…
Düşünürken biraz beynin yanabilir, korkma yansın. Kendini kötü hissedip ümitsizliğe de kapılma. Her faydalı şeyin başında biraz acı var, unutma.
Ama ben seni bilirim, seni kaldırıp biraz harekete geçirmemiz lazım. İstersen bu hafta sonu başlayacağım yeni kursun ilk gününe sen de gel. Çünkü biliyorsun ki,düşünmenin de bir yolu, bir yöntemi var… İnsan bazen düşünmeye nasıl ve nereden başlayacağını bilemiyor. Belki seni de rahatlatan bir bakış açısı olur.” dedi Sevde.
Mine sayıklar gibi “Limon sıkacağını kimsenin eline vermeyeceğim, başrol benim. Evet anladım. Peki nasıl olacak? Sanırım bu konuda gerçekten desteğe ihtiyacım var. Hangi gün, saat kaçta?” dedi.
Evet, Mine’nin içinde yeni yeni düşünceler filizlenmişti…
Hayatta her tohum bir filize, her filiz bir fidana, her fidan bir ağaca dönüşür. Ama yavaş yavaş sabırla, alması gerekenleri alıp sürecine devam eder.
Hadi biz de filizimize gerekli olanı verelim. Verelim ki hayatta sağlam bir limon ağacına dönüşelim. Kendi limonumuzu kendimiz elimize alalım…
13 Yorumlar
Kaleminize sağlık 🍋
YanıtlaSilNe guzel ne sade ne akışkan yazılmış; bir solukta okunuveren ve ne kadar faydalı🎈
YanıtlaSilInsan ic dunyasinda aramadıģı her problemi limon sıkacaģgi oluyormuş :)
Sınır çekmeden değerli olunamıyor gerçekten…
YanıtlaSil“Limon sıkacağını kimsenin eline vermeyeceğim, başrol benim
YanıtlaSilNe güzel bir yazı olmuş ☺️ Çok içten çok samimi 🤗. Emeğinize sağlık ✏️
Sen değişmeden çevren değişmeyecek...
YanıtlaSilBu bilgileri almak birçok insana nasip olsun 😊
Her insan kendi öyküsünün hem başrolü hem senaristi, keşke farkında olsak kendimize biçtiğimiz rollerin..
YanıtlaSilKendi hayatının başrolü olabilen insan hem kendi mutlu olabiliyor hem de etrafındakiler mutlu olabiliyor... Çünkü kendi hayatına başrol olamayanlar ya kendi hayatinda figüran oluyor yada başkalarının hayatında basrolyolmaya çalışıyor...
YanıtlaSilHayat her gün yeni bir şey öğretiyor
YanıtlaSilLimon gibi sıkılmak çok iyi bir benzetme olmuş.
YanıtlaSilLimon sıkacağını kimseye vermeyeceğim :)
YanıtlaSilİnsan hayatta her an bir imtihandadır. Ama kopyayı doğru yerden alınca sorular çok basit gelir
YanıtlaSilAğaç olabilmek için önce tohum olabilmeli
YanıtlaSilSorun aslında limonda , kimisi limon gibi sıklmaktan şikayetçi, kimiside limon o kadar sert bi o kadar susuzduki bana hiçbir faydası olmadı derdinde.benim bu dünyada anladığım herkes mükemmel ama bazıları hep daha mükemmel.SEVDE ler çok az, o yüzden önce kendimize güvenelim hiç kimse vazgeçilmez değil, kimse için lmon olmayalım, çünkü oda limondan şikayet edip ,hep haklı bir yön çıkaracaktır kendine, emeğinize sağlık
YanıtlaSil