Ayla çalan zilin sesine uyandı. Bir yandan zil çalıyor, bir yandan da kapı yumruklanıyordu. Ne olduğunu anlamadan, yarı uykulu gözlerle yanı başındaki telefona uzandı. Uykusu bölünmesin diye telefonu sessize almış; alarmı ve titreşimi de kapatmıştı. Saat neredeyse öğlene geliyordu ve telefonunda Nazan'ın on üç cevapsız aramasını gördü. Yataktan kalkarken bir yandan da kapıya doğru seslendi: “Geldim… Geldiiiiim!”
Kapıda Nazan'ın kaygılı, biraz da kızgın yüzüyle karşılaşınca şaşırdı.
- Neredesin? Sana ulaşamıyorum. Telefon, kapı zili, top patlasa duymayacaksın!
- Uyanamamışım, girsene…
Kardeşini içeri buyur edip mutfağa yöneldi.
- Bir kahve içip kendime geleyim. Sen de ister misin?
Nazan şaşkın bakışlarla Ayla'yı süzdü.
- Neyin var senin? Sen hiç bu kadar uyumazdın. Enerjisi çok düşük görünüyorsun, iyi misin?
- Hiiiç… İyiyim. İyiyim de, hiç halim yok. Bütün gün yatmak istiyorum.
- Sen kesin hastasın kızım, bir doktora gidelim.
Nazan'ın zoruyla doktora gidildi. Tahliller, filmler, tetkikler….
Ayla'nın fîzîken hiçbir şeyi yoktu aslında. Yoğun tempolu ve baskılı bir proje sırasındaçalıştığı kurumda, bazı çalışanlar işten ayrılmayı tercih etmişti. Yeni kadro kurulma aşamasında bütün iş yükü, kalan çalışanların üzerindeydi. Yoğun iş yükü, yüksek sorumluluk ve hatasız iş yapma isteği, Ayla'yı gereğinden fazla yıpratmıştı. Hatta kendini yetersiz hissettirmeye başlamıştı. Bir sarmala girmiş ve ev-iş arası mekik dokumaktan sosyal hayattan kopmuştu. Sonunda izin istemiş ve günlerdir yataktan çıkamıyor, evden ayrılamıyordu.
İnsanoğlu hiçbir sonuçta aşırı yeterli ya da aşırı yetersiz değildir.
Nazan, Ayla'nın duyacağı şekilde mırıldandı bu cümleyi.
- Ne diyorsun sen Nazan?
- Yani diyorum ki, kendine karşı neden bu kadar merhametsizsin Aylacığım?
- Önemli bir projeydi ve yetişmesi gerekiyordu.
- İyi de senin sağlığından da mı önemli?
- Tabii ki hayır.
- Bu kadar baskıya dayanamayıp ayrılınca sen bir tuhaflık hissetmedin mi Ayla?
- Evet aslında ya… Planlama hatası var. İş fazla, zaman az, ya da eleman az. Patronlar çok hırslı. Çoook…
İnsan bir şeyi çok istediğinde, gözü başka hiçbir şey görmez. Sadece o sonuç, onu tatmin eder.
Nazan konuşmaya devam etti.
- Biliyor musun? Bu senin patronların durumuna hırs deniyor. Gerçekten de sonuç takıntısı, sonuç odaklılık… Ve inan, insanların sonuca müdahale hakkı yok. Nereden mi biliyorum? Katıldığım bir seminerde öğrendim bunu.
Hedeflerimize ulaşmada biz detaylı planlama ile, disiplinli çalışma ve denetimle ancak kaliteli bir sonucu hak edebiliriz.
İnsan, çabalamayı bıraktığında sadece sonuç onu tatmin etmeye başlıyor.
- Ticarette de öyle… Mesela satışlar düşünce indirim yapıyor firmalar. Hâlbuki mal ve hizmet kalitesini artırmak gerekmez mi?
-Evet, sen bence gel bunu bizim patronlara anlat. Gerçi anlarlar mı bilmem. Bütün dünyaları iş olmuş, yüzlerini göresim yok.
- Ne yapacaksın peki?
- Aslında hiçbir şey yapasım yok, sadece uyumak istiyorum, günlerce…
-Aaa… İşte bak buna izin veremem. Ben yine eski enerjik, yaşam sevinci dolu kardeşimiistiyorum.
-Nasıl olacak peki?
-Çok basit Aylacığım… Yürüyerek… Sadece yürüyerek :) Harekete geçme zamanı… Harekette bereket vardır. Vücudun güçlenince, moralin de yerine gelir ve daha sağlıklı düşünmeye başlarsın, sonra kendin için en iyi çözümü bulursun.
-İyi ki varsın Nazancığım :)
Kapıda Nazan'ın kaygılı, biraz da kızgın yüzüyle karşılaşınca şaşırdı.
- Neredesin? Sana ulaşamıyorum. Telefon, kapı zili, top patlasa duymayacaksın!
- Uyanamamışım, girsene…
Kardeşini içeri buyur edip mutfağa yöneldi.
- Bir kahve içip kendime geleyim. Sen de ister misin?
Nazan şaşkın bakışlarla Ayla'yı süzdü.
- Neyin var senin? Sen hiç bu kadar uyumazdın. Enerjisi çok düşük görünüyorsun, iyi misin?
- Hiiiç… İyiyim. İyiyim de, hiç halim yok. Bütün gün yatmak istiyorum.
- Sen kesin hastasın kızım, bir doktora gidelim.
Nazan'ın zoruyla doktora gidildi. Tahliller, filmler, tetkikler….
Ayla'nın fîzîken hiçbir şeyi yoktu aslında. Yoğun tempolu ve baskılı bir proje sırasındaçalıştığı kurumda, bazı çalışanlar işten ayrılmayı tercih etmişti. Yeni kadro kurulma aşamasında bütün iş yükü, kalan çalışanların üzerindeydi. Yoğun iş yükü, yüksek sorumluluk ve hatasız iş yapma isteği, Ayla'yı gereğinden fazla yıpratmıştı. Hatta kendini yetersiz hissettirmeye başlamıştı. Bir sarmala girmiş ve ev-iş arası mekik dokumaktan sosyal hayattan kopmuştu. Sonunda izin istemiş ve günlerdir yataktan çıkamıyor, evden ayrılamıyordu.
İnsanoğlu hiçbir sonuçta aşırı yeterli ya da aşırı yetersiz değildir.
Nazan, Ayla'nın duyacağı şekilde mırıldandı bu cümleyi.
- Ne diyorsun sen Nazan?
- Yani diyorum ki, kendine karşı neden bu kadar merhametsizsin Aylacığım?
- Önemli bir projeydi ve yetişmesi gerekiyordu.
- İyi de senin sağlığından da mı önemli?
- Tabii ki hayır.
- Bu kadar baskıya dayanamayıp ayrılınca sen bir tuhaflık hissetmedin mi Ayla?
- Evet aslında ya… Planlama hatası var. İş fazla, zaman az, ya da eleman az. Patronlar çok hırslı. Çoook…
İnsan bir şeyi çok istediğinde, gözü başka hiçbir şey görmez. Sadece o sonuç, onu tatmin eder.
Nazan konuşmaya devam etti.
- Biliyor musun? Bu senin patronların durumuna hırs deniyor. Gerçekten de sonuç takıntısı, sonuç odaklılık… Ve inan, insanların sonuca müdahale hakkı yok. Nereden mi biliyorum? Katıldığım bir seminerde öğrendim bunu.
Hedeflerimize ulaşmada biz detaylı planlama ile, disiplinli çalışma ve denetimle ancak kaliteli bir sonucu hak edebiliriz.
İnsan, çabalamayı bıraktığında sadece sonuç onu tatmin etmeye başlıyor.
- Ticarette de öyle… Mesela satışlar düşünce indirim yapıyor firmalar. Hâlbuki mal ve hizmet kalitesini artırmak gerekmez mi?
-Evet, sen bence gel bunu bizim patronlara anlat. Gerçi anlarlar mı bilmem. Bütün dünyaları iş olmuş, yüzlerini göresim yok.
- Ne yapacaksın peki?
- Aslında hiçbir şey yapasım yok, sadece uyumak istiyorum, günlerce…
-Aaa… İşte bak buna izin veremem. Ben yine eski enerjik, yaşam sevinci dolu kardeşimiistiyorum.
-Nasıl olacak peki?
-Çok basit Aylacığım… Yürüyerek… Sadece yürüyerek :) Harekete geçme zamanı… Harekette bereket vardır. Vücudun güçlenince, moralin de yerine gelir ve daha sağlıklı düşünmeye başlarsın, sonra kendin için en iyi çözümü bulursun.
-İyi ki varsın Nazancığım :)
13 Yorumlar
Harekette bereket vardır…
YanıtlaSilHadi yürüyelim
YanıtlaSilBazen sadece durmayı reddetmek sonuca ulaşmak için yeterli olabiliyor. Hareketin fazlası yetmeyince çözüm zıddında aranmasına rağmen. Elinize emeğinize sağlık
YanıtlaSilElinize sağlık hareket ile ne güzel iliskilendirilmis 😊
YanıtlaSilHareketle gelen bereket, ne kıymetli bir hatırlatma, emeğinize sağlık 🌸
YanıtlaSilHarekete geçme zamanı :)
YanıtlaSilHareketin bereketi, hiç durmayan dünyaya uyumlanmaktan gelir.
YanıtlaSilÇok keyifli bir yazı…
Günümüzün problemi sanki…
Kaleminize sağlık🍉
Harekete geçme zamanı ki🥰 Kaleminize sağlık 🌼
YanıtlaSilYeter ki hayatın dilinden anla, o zaman her şey kolaylaşıyor:)
YanıtlaSilHer insanın hayatında Nazan kadar olgun birileri olmalı🤭 çıraklığını usta ve kalfanın yanına koymayan çok yorulur çoook 🤭🤭
YanıtlaSilHareket temizliyor...
YanıtlaSilNe güzel anlatılmış; sadece bir adım atmaya ihtiyacı var insanın, bir adımla çok şey deģisebilir
Hareketi başlatmak çok önemli…
YanıtlaSilGerçekten insan bazen sadece uyumak istiyor ve gerçekten o döngüden hareketi başlatarak çıkabiliyorsun.. Elinize sağlık..
YanıtlaSil