Uzun, gri kaldırımı adımlarken etrafta kimseciklerin olmadığını fark etti Büşra. Cenazeye yetişmeye çalışıyordu. Otobüs durağı da epey uzaktaydı. Neyse ki daha vakit vardı gelmesine otobüsün. Adımlarını yavaşlattı. Mezarlık boyunca yürümesi gerekiyordu. Orada bulunanlardan hiçbir ses gelmiyordu. Biraz ürkütücüydü. “Otobüsü mü bekliyorum ölümü mü belli değil” diye dalga geçti bulunduğu durumla.
Bu hayatta her şey geçicidir.
İlerlerken ağaçlara çevirdi gözlerini. Her bir mezarın yanı başında nöbet tutuyorlardı âdeta. İzlemeye koyuldu yürürken. “Yaşam ve ölüm yan yana... Niceleri yeşerirken niceleri soluyor...” diye düşündü. Ve de mırıldanmadan edemedi: “Topraktan geldik yine toprağa döneceğiz…”
Her şey başladığı yere geri döner.
Solundan akıp giden bir otobüs düşüncelerini deldi geçti. İşte o otobüstü! Vaktinden önce gelmişti. Durak uzakta, kendisi arkada koşmaya başladı. Soluk soluğa kalınca yetişemeyeceğini anladı. “Tüh ya! Gitti işte, nasıl yetişeceğim şimdi?” diye söylenirken yavaşlamaya başladı. Yapacak bir şey yoktu. Bir sonraki otobüs kim bilir ne zaman gelirdi…
Soru varsa cevap da vardır.
Olsun diye düşündü sonra. Geç de gitse arkadaşının yanında olacak, ona destek verecekti. Tam o sırada bir taksi yanaştı yanına. Açık camından seslendi taksici:
“Ablacım öndeki otobüse mi yetişmeye çalışıyorsun?”
“Evet…”
“Gel bırakayım seni, yetişirsin…”
“Zahmet etmeseydiniz…”
“Ücret istemiyorum, nasıl olsa o yolu gidiyorum buyrun…”
İhtiyaç giderenin ihtiyacı giderilir.
Atladı Büşra arabaya. Filmlerdeki gibi, “Hey Taksi! Öndeki arabayı takip et!” heyecanı sarmıştı bir an. Şaşkınlığı ile sevinci birbirine karışmıştı. Çünkü bu zamana kadar kimseden beklentiye girmeden yol bedelini ödemişti. Gözü otobüste, kulağı taksicideydi. Tam da ihtiyacı olduğu anda çıkagelmişti. Samimi ve içten konuşuyordu.
“İnsanlık ölmedi ya, sen olmasan da bu yolu gideceğim zaten…”
“Abi çok sağolun, cenazeye yetişmeye çalışıyorum da başka otobüs de yok…”
“Elime mi yapışır sanki ablacım, merak etme otobüse yetiştireceğim seni…”
Otobüs yavaşlarken arkasında durdu taksi. Büşra hızlıca inerken candan bir dua etmek istedi.
“Abi hayat da sizi ikramlasın, bugün güzel bir haber alın inşALLAH…”
“Aaaaamin ablacım sağolasın…”
Beklentiye girmediğin bir öyküde hayat seni ikramlar.
Yetişmişti. Kartını okutup ilerledi otobüste. Cam kenarına oturup başını yasladı. Çantasından su şişesini çıkarıp birkaç yudum içti. Bilinci açılınca irdelemeye başladı. Az önce yaşadığı kısacık ama derin şahitlik neyin nesiydi öyle? Neden böyle bir şey yaşamıştı? Mezarlık, otobüs durağı, taksici ve cenaze… Ne alâkaydı yani? O taksiciyi gönderen kimdi? Bir saniye erken veya geç değil, tam doğru anda yanında bitiriveren bir otorite olmalıydı.
Düşündü, düşündü… Olayları birleştiren hayat, aralarına anlam koymaz mıydı? Zihni, unuttuğunu sandığı bir gerçeği hatırladı. Bu hayatta sahipsiz değildi insan. Olaylar, zamanlar, insanlar, canlılar… Her şeyin ait olduğu bir hüküm vardı.
Otobüsten inip avluya girerken değişmeyen sabitleri bir bir anımsadı. İnsan ne kadar unutsa da ölümü, inkâr da etse sınavda olduğunu, her şeyi kendi başına halledeceğini sansa da anlamıştı ki;
Hayat ısrarla ispat eder.
0 Yorumlar