Ciğerparem'e Mektup

‘Ciğerparem’ diyerek başlıyordu mektubum. Mektup dediysem öyle eskiden olduğu gibi aylar sonra okunacak bir mektup değildi. Hani şu kenarı yanık olunca aşkını dile getiren, hüzünlü bir tutam yasemin kokusu damlatılan ya da birkaç damla gözyaşı damlatılan mektuplardan değildi. Mektup dün gece hastaneye yatan eşimeydi.

‘Sen bir uyan, bir iyileş Ciğerparem’ diye başlayan niyet tazeleme mektubuydu. 

‘Hele sen bir uyan. Bir daha senin her nefesine, her lokmana, her hareketine dikkat edip daha sağlıklı olman için elimden geleni yapacağım’ diyen bir mektuptu. 

Hale’nin eşi elli yaşında işkolik biriydi. Masanın başından kalkmayan şunu da bitireyim bunu da bitireyim. ‘Bak az kaldı geliyorum’ diyerek saatlerini hatta gününü, gecesini orada geçiren biriydi. 

Pandemiden sonra başlayan yeni çalışma stilini benimseyen “evden çalışanlardandı.” Evde bilgisayar başına saatlerce çalışıp beynini hatta vücudunu yiyen bir iş sahibiydi. 

Tabii böyle olunca vücut yavaş yavaş iflas etmeye başladı.

Önce oturduğu yerde yemek yemeler başladı. ‘Hanım iki lokma getir de yiyeyim. Toplantı başlayacak beş dakikaya’ diyerek atıştırmalarla başlayıp sonra bunlar yemeğe sıçrayınca hiç hareket etmeyen birine dönüştü. Hani o kızdığım, oyunun başından kalkmayan oğluma döndü. Yani evde iki ergen var gibi hissediyordum artık… Bir ona, bir diğerine atıştırmalık bir şeyler götürüyorum. Tabii bunun sonunda ikisinde de hem zihinsel hem bedensel hastalıkları başladı. Şimdi bu durumların sonucunu yaşıyoruz. 

Her sonuç bir sebepler zincirinden oluşuyordu ya… 

Ama bunun dersini aldım. Hele bir uyan. ‘Bundan sonra seni o bilgisayarın başında tutmayacağım’ diyordu mektubunda. 

Her sabah seher vaktinde uyanılacak. Bir tutam maydanoz ve limon ile karaciğer kürüne başlanılacak. Suyumuzu, kürümüzü içip sonra elimize termosumuzla bitki çayını alıp doğru yürüyüşe. Tabii ki beraber… 

Merak etme… Ben en keyifli yürüyüş yollarını biliyorum. Seni güzel bir rotada yürütüp getireceğim. Sonra istersen eve geldiğimizde bir Türk kahvesi yaparım sana. Çünkü daha kahvaltı saatine biraz var… 

İşine başlayacaksan başla. Çünkü her saatte o masa başından kalkılacak ve adım atılacak. Çünkü hiçbir maddiyat bana senin verdiğin manevi doyumu vermiyor, bilesin… 

Ben senin bizim için böyle para kazanmanı istemiyorum. Çünkü insan sadece para kazanan bir eş istemez ki… Ya da ben istemiyorum ki…

Çünkü hayatta mutlu ve başarılı olmak istiyorsak bunu daha çok parayla değil daha çok şükürle yaparız. Şükredecek bir lira şükrü olmayan milyonlarca liradan daha kıymetli ve daha bereketlidir benim için… 

Çünkü ciğerparem senin getirdiğin bir lira benim için; paylaşılacak ve keyifle yenebilecek bir lokma ekmek, keyifle kullanacağım bir hırkaysa; ‘Bir lokma, bir hırkaya razıyım’ diyenlerdenim ben… 

O yüzden şimdi uyanınca bu mektubu okuduğunda ben zaten senin de niyetini tazelemiş oldum. Tıpkı o hasta ettiğimiz ciğerinin yeniden tazeleyip tüm vücudunu tazeleyeceği gibi… 

‘Hadi ciğerparem… Uyan ki hayata yenilenmiş bir şekilde başlayalım. Tıpkı her gün ciğerimizin taze kanla yenilediği gibi’ diye son cümlesini yazarken…

‘Hale hanım, eşiniz uyandı. ‘Nerede benim ciğerparem?’ diye sizi sayıklıyor. Buyurun sizi odasına götüreyim. Ama dikkat… Bundan sonra söyleyeceğim şeylere çok dikkat edeceksiniz, tamam mı?’

Tamam hemşire hanım, tamam. O iş bende. Bu deneyim bana çok şey öğretti. Bundan sonra neler yapacağımı, neler yapmayacağımı çok iyi biliyorum ve uygulamaya niyet ediyorum… 

Tabii sizin desteğiniz ve eşimin azmiyle bu işin üstesinden geleceğiz inşALLAH. Hiçbir şeyde ilk adımı atmadan olmuyor. Biz ilk adımımızı atıp niyetimizi tazeledik ve buna inandıysak gerisi çok önemli değil. İman; insanın görmediği yere adım atabilme gücünü veriyor zaten. 

Biz sebeplerimizi oluşturup adımlarımızı atalım ki sonuçları RABbimiz verir inşALLAH…

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar