Duymak mı? Anlamak mı?

Ahmet koşarak eve girdi. Dedesi, o uyurken gece vakti gelmişti. Sabah da okul telaşından dedesini doyasıya görememişti. “Üstünü çıkar, hemen biraz ders çalış, sonra dedenle birbirinize doyarsınız. Bütün hafta sonu bizimle olacak.” diye ültimatom geldi. “Off, anne yarın tatil, dersimi sonra yapsam olmaz mı?” Annesinin bakışından konuşmaya gerek olmadığını fark edince hemen oturdu. Biraz sonra “İki sayfa yaptım, mola verebilir miyim?” diye girdi mutfağa. Annesinin bakışları yumuşadı, belli belirsiz gülümseyerek kafa salladı. İzni kapmıştı Ahmet. Camın önünde koltuğa yerleşen dede torun yine derin bir sohbete dalmışlardı. Ne konuştukları anlaşılmasa da arada heyecanla yükselen Ahmet’in sesi mutfaktan duyuluyordu. 

“Annesi hiç korkmamış mı bebeğini küçücük sepete koyup, nehre bırakırken?” diye sordu Ahmet. Dedesi tatlı tatlı gülerken, “Korkmaz olur mu? Korkmuş tabii ama onu öldürmelerinin korkusu daha büyük olduğu için cesaret etmiş ve ALLAH’a güvenmiş. Hikayenin devamını hatırlıyor musun? Ablasını da peşinden göndermişti. “Kimseye çaktırmadan sepeti takip et, nehirde nereye gittiğini bilelim.” diye. 

Bizim de hayatımızda bazen korktuğumuz şeyler için de risk almamız lazım ama risk alırken de tamamen tedbirsiz olmadan, dikkatlice risk alabilmeliyiz. 

Bazen korkularımız bizim iyi bir şeyler yapmamızı engeller ama cesaret, aslında korkusuzluk değildir. Korkmana rağmen yapılması gerekeni yapabilmektir. “diye açıkladı torununa bu cümlenin önemini sesinin tonlamasıyla bastırarak. 

“Ahmet dede sen bu kadar çok hikayeyi nerede öğrendin?” diye sordu. Dedesi yine gülümsedi. “Bunları, bana da önce dedem anlatırdı sonra büyüyünce kendim okumaya başladım. Biz bu hikayelere “kıssa” diyoruz. Bizim inandığımız kitap olan, Kur'an-ı Kerim'de ve diğer kutsal kitaplarda bu hikayeler anlatılıyor. İnsanlar peygamberlerin hayatına dair hikayeleri okusun ve kendi hayatları ile ilgili çıkarımlar yapabilsin diye. O dönemin insanları nasıl davranıyormuş, peygamberlerin onlara karşı davranış stilleri nasılmış, başlarına neler gelmiş?  Bunları irdelediğimizde, ben kendi hayatımızla ilgili nasıl çıkarım yapabiliriz bakalım diye örnekler verilmiş. 

Mesela Hz. Musa'nın hikayesinde bebeği suya bırakması gibi; insan çaresiz kaldığında, çok cesur davranabiliyor. Ama ablasını göndermesinden anlıyoruz ki cahil cesareti ile gerçek cesaret arasında fark vardır. Bu hikayeden bazen çocuklarımızı korumak için onları kendimizden uzaklaştırmak gerektiğini öğreniyoruz. Ve bunu yaparken, onları uzaktan takip edip, başlarına yanlış bir şey gelmesine engel olmaya çalışarak yapıyoruz.

Hz. Musa Firavun'un Sarayına yerleştirildikten sonra ALLAH, annesinin de saraya gelmesi için gerekli sebepleri oluşturuyor. Onun için biz de zaman zaman birilerine güveniyoruz ama kime güvendiğimiz çok önemli. RABB’ine güvenen hiçbir zaman yanılmıyor. Fakat insanlara güvenirken çok dikkatli seçim yapmamız gerekiyor Ahmetciğim.”

“Musa'nın kuyunun başındaki kızlara yardım etme şekline bakıp, centilmenlikle ilgili çıkarımlar yapabiliyoruz. Umursamayabilirdi değil mi?  Kendisi saklanıyordu kimseye görünmek istemiyordu, kızlara yardım etmek zorunda değildi. O ise, oradaki adaletsizliğe razı olamadı ve gidip onlara yardım etti. Bu yardımın sonunda ne oldu? Kendisine yatacak bir ev, karnını doyuracak bir iş buldu ve kendisi daha bilmiyordu ama bir peygamberin evine yerleşmişti. Orada kim bilir ne kadar güzel şeyler öğrenmiştir. Buradan şunu da anlayabilir miyiz Ahmetciğim, demek ki biz birine çıkarımız olmadan yardım ettiğimizde, bizim de işlerimiz kolaylaştırılıyor. 

Hatta nasıl bir anlaşma yaptılar? Hz. Şuayip dedi ki; bana 8 sene çalış, 2 sene daha kalırsan o da senin hayrınadır. Buradan da şunu anlayabilir miyiz sevgili torunum? Biz bir iş yaparken, işimiz bitince “tamam bitti” diye bırakmak yerine, onun üstüne fazladan yapabileceğimiz ne var diye düşünüp, bir fazlasını yaparak işlerimizi bitirirsek, bir sonraki yapmak istediğimiz şeyler de bize kolaylaştırılıyor demek ki.”

Dedesini dinlemek küçük Ahmet'in çok hoşuna gidiyordu. Bir yandan da duyduğu olayları birbirine bağlamaya çalışıyordu. “Dede doğru söylüyorsun.” dedi. “Ama ben bunları tek başıma düşünemezdim. Yani ben ödevimi bitirince, bir sayfa da kitap okusam sınavda daha mı başarılı olacağım?” “Aferin sana Ahmet. Anlattığım şey böyle bir şey ama sınavda daha başarılı olmak istiyorsan onunla ilgili sebepler oluşturman lazım.  Mesela matematik ödevi olarak 5 tane soru vardı. Sen iki tane daha matematik sorusu çözersen, bu seni matematik sınavında başarıya götürür. Okuduğun kitap ise seni sosyal bilgiler konusunda diğer arkadaşlarından öne geçirebilir. Yani bir şey yapıyorken, yaptığımız şeyin oluşturabileceği sonuçları da baştan düşünebiliriz. 

Eğer hayattan beklediğimiz bir sonuç varsa; o sonuca uygun sebepler oluşturmalıyız. O sonuçla ilgili bir şeyler yapıyor olmalıyız.”

“Dede, Hz. Yusuf'u da tekrar anlatsana.” dedi Ahmet. Torununa sarılarak gülümseyen dedesi “Daha Musa'yı bitirmedik ki. Bugün istersen biraz daha bunun üzerine konuşalım, yarın da Yusuf'a geçeriz ama kısaca bahsedebilirim ki kardeşleri onu kuyuya attığında beni neden buraya attınız, çabuk çıkarın diye isyan edip bağırmak yerine dua etti; “ALLAH’ım beni buradan kurtar” diye. Peki kuyudan çıkınca kurtulmuş oldu mu olmadı değil mi esir düştü. Hadi bakalım buradan da sen çıkarım yap.”

Küçük Ahmet heyecanlandı, saçmalamaktan da korkuyordu. Ne söyleyebileceğini düşünmek bile kalbini küt küt atmasına sebep olmuştu. “Köle olarak çıkardılar onu kuyudan değil mi? Hatta çok güzel bulmalarına rağmen onu çok az bir paraya sattılar hem de o şehrin en zenginlerinden birine.” Ahmet burada durdu. Dedesi onun omzunu okşayarak, aferin sana çok güzel düşündün. Ee dedi Ahmet omuzlarını yukarı kaldırarak, Ee… ben buradan bir şey bulamadım ki…

O sırada annesi içeriden seslendi; “Kim bize fırından tazecik ekmek almaya gitmek ister?”  Ben, ben diye zıplamasını bekliyordu oğlunun ama hiç ses gelmeyince annesi salona geldi. Tatlı bir tonlamayla “Ne yapıyorsunuz siz?” Dedemle ilim yapıyoruz anneciğim. Şu anda fırına gitmek istemiyorum çünkü Hz. Yusuf'un bu kadar kıymetli bir köle olmasına rağmen neden o kadar ucuza satıldığının sebebini bulmaya çalışıyorum dedi.

Annesi gülümseyerek yanına geldi. Onun alnından öptü ve “Aferin benim oğluma, ne kadar güzel bir sohbet bulmuşsunuz ama bunu yolda düşünmeye devam etmek istemez misin? Böylece iki faydalı işi birlikte yapmış olursun.” Heyecanlanan Ahmet, “Bu bir tık fazlası sayılır mı dede?” Birbirlerine göz kırptılar ve Ahmet yerinden fırladı.

Genç kadın babasının yanına otururken, sevgiyle onun ellerinden tutarak “Teşekkürler babacığım. Ne kadar güzel yönlendiriyorsun oğlumu. Bazen çocuklara ezber bilgiler vermeye çalışıyoruz. Halbuki sorular sorup onun düşünmesini ve hayata dair çıkarımlar yapmaya küçük yaştan başlamasını sağlayabilmek ne kadar kıymetli.”

Bizler çocuklarımız için her şeyin en iyisini isteriz, onlar için yapabileceğimiz en büyük iyilik ise; onlara gerçeği nasıl bulacaklarını öğretebilmektir…

Yorum Gönder

5 Yorumlar

  1. Çocuklarla kaliteli vakit geçirmenin en güzel yollarından biri de onlara düsünmeyi öğretmek sanki..

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel çıkarımların olduğu,çok faydalı bir yazı olmuş ❤️
    Peygamber kıssalarını bir hikaye okur gibi okur da ders alıp deneyim transferi yapmazsak ne faydası olur ki...

    YanıtlaSil
  3. Çıkarımlar yaparak okuduğum bir yazıydı. Kaleminize sağlık 🍃

    YanıtlaSil
  4. Bizim ve yavrularımızında yaş aldıkça daha da kiymetlenen insanlar olsun, bizde öyle olalım İNŞALLAH.... Kaleminize sağlık 🌺

    YanıtlaSil
  5. Nasıl güzel çıkarımlar…. Tabiki anlamak🌺🌺

    YanıtlaSil