30 yıllık hayat arkadaşını kaybetmişti Saliha. En derinden hissediyordu acısını kalbinde. O günden beri yapabildiği tek şeyin nefes almak olduğunu düşünüyordu. O da kontrolünde olsa, onu da yapamayacak kadar yorgun hissediyordu kendisini. Yoktu artık eşi… Bir daha geri gelmeyecek, istese de dönemeyecekti. Bir daha ‘Hanım‘’ diye seslenmeyecekti. Nasıl olacaktı bundan sonrası? Düşünmek istemiyor, düşünmeden de edemiyordu…
Aslında birbirlerini çok seviyor olmalarına rağmen son birkaç senedir sık sık tartışmaya başlamışlardı. Ali Rıza Bey emekli olduktan sonra, evde televizyon karşısında oturmak yerine etrafındaki insanları gerçekten anlamaya yönlendirmişti kendisini. Birisiye sohbet ederken “o konuşsun da sıra bana gelsin” diye bakmazdı. Karşısındakini can kulağıyla dinler ve ihtiyacını anlamaya çalışırdı. Onu anladığındaysa yardım etmeden duramazdı. Bu her zaman maddi olmazdı. Bazen muhabbete ihtiyacı olan biriyle oturur, saatlerce muhabbet eder; bazen evinden dışarı çıkmakta zorlanan bir yaşlının alışverişini yapar; bazen de karnı aç olanı doyururdu.
Saliha Hanım eşinin sürekli birilerine yardımcı olmasından rahatsız hâle gelmişti. İşin maddi boyutu canını sıkıyordu. “Herkese sen yetişemezsin canım. Bize kim yetişecek?” der dururdu. Evet maddi durumları çok iyi olmamasına rağmen, Ali Rıza Bey ne kadar insanlara yardım ederse etsin, bir şekilde kendi çarkları dönüyordu. Aslında “yokken verebiliyor” olması ellerini bereketlendiriyordu da Saliha Hanım bunun farkında değildi.
Saliha Hanım eşi vefat ettikten birkaç ay sonra geçim sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Hâlbuki kendisine yettirmeye zorlandığı için eşinin yaptığı yardımların da hiçbirini yapmıyordu. Bir gün komşuları Makbule Hanım çaldı kapısını. İçilen kahvelerden sonra geçim sıkıntısına geldi konu. Makbule Hanım esnafa olan borçlarını ödeyemediğini anlattı. Çok zor durumdaydı ve bir çözüm yolu bulamıyordu. Makbule Hanım’ı dinlerken gözleri dalmıştı Saliha’nın. Birden rahmetli eşinin bir sözünü hatırladı.
“Kendin açken başkasını doyurabildiğin kadar zenginsin bu hayatta Saliha Hanım. Sarp yokuş denir buna. Tokken herkes verir, önemli olan açken verebilmek. İki zıttın olduğu yerde de mutlaka bir bereket vardır. Hiç kimsenin yapamadığı vazgeçişleri yapabildiğinde, hiç kimsenin yapamadığı eylemleri yapabildiğinde, asıl ikna etmen gerekeni ikna etmiş olursun. Bunu sakın unutma.” derdi eşi.
Derin düşüncelerden sonra:
“Makbule abla, eğer uygun görürsen bu ay bakkala olan borcunu ben ödemek isterim” dedi Saliha.
Eşinin söylediklerini düşündükten sonra bir anda dökülüvermişti bu cümleler ağzından. Normalde bunu eşi yapmış olsa kızar, söylenirdi ama karşısındakinin o ihtiyacına şahit olduktan sonra bir şey yapmıyor olmayı yakıştırmadı kendine. Vicdanının sesine daha fazla kayıtsız kalamadı. Eşinin sözlerini, yaptıklarını ve aslında “yokken verebiliyor” olmanın getirdiği bereketi düşündü. Bunu çok geç anlamıştı ama süre bitmeden yaptığı yanlışın farkına varmıştı Saliha.
Makbule Hanım’ın borcunu ödedikten sonra ufak ufak, maddi manevi kendisini zorlayacak ihtiyaçları karşılamaya başladı. Birilerinin ihtiyacını karşıladıkça hiç ummadığı yerlerden birileri de onun ihtiyacını karşılıyordu. Eşi vefat ettikten sonra yaşadığı o birkaç aylık sıkıntı bitmiş, içini huzur kaplamıştı.
Derin düşüncelerden sonra:
“Makbule abla, eğer uygun görürsen bu ay bakkala olan borcunu ben ödemek isterim” dedi Saliha.
Eşinin söylediklerini düşündükten sonra bir anda dökülüvermişti bu cümleler ağzından. Normalde bunu eşi yapmış olsa kızar, söylenirdi ama karşısındakinin o ihtiyacına şahit olduktan sonra bir şey yapmıyor olmayı yakıştırmadı kendine. Vicdanının sesine daha fazla kayıtsız kalamadı. Eşinin sözlerini, yaptıklarını ve aslında “yokken verebiliyor” olmanın getirdiği bereketi düşündü. Bunu çok geç anlamıştı ama süre bitmeden yaptığı yanlışın farkına varmıştı Saliha.
Makbule Hanım’ın borcunu ödedikten sonra ufak ufak, maddi manevi kendisini zorlayacak ihtiyaçları karşılamaya başladı. Birilerinin ihtiyacını karşıladıkça hiç ummadığı yerlerden birileri de onun ihtiyacını karşılıyordu. Eşi vefat ettikten sonra yaşadığı o birkaç aylık sıkıntı bitmiş, içini huzur kaplamıştı.
“Sarp yokuş...” dedi Saliha.
İnsanın bu hayatta dümdüz yolları değil, kendisini yükseltebileceği sarp yokuşları olmalı...
12 Yorumlar
İnsan sadece kendini düşündükçe kendine zarar verdiğini keşke bilseydi…
YanıtlaSilsarp yokuş insanı olmak için yokken de verebilmeyi öğrenmeli insan
YanıtlaSilPeki her hikayede kendime bir pay cikarmama ne demeli🥲 yüreğinize sağlık..
YanıtlaSilNasıl daraldığın anlardan çıkabilirsini bilmek ne kıymetli 🌸
YanıtlaSilKendisinin ihtiyacı olduğu halde karsısındakine sunmak 🤲🏻🤲🏻
YanıtlaSil“İnsanın bu hayatta dümdüz yolları değil, kendisini yükseltebileceği sarp yokuşları olmalı...”
YanıtlaSilHarıka bır yazı cok begendım,anlatılmak ıstenen nede guzel anlatılmış,sarp yokuşları anlayıp ıdrak edebılmek dılegjyle
YanıtlaSilBu Sarp yokuşu hatırlayıp .
YanıtlaSilSarp yokuşu tırmanabilenlerden olmak niyeti ve duasıyla...
Sarp yokuş…başta zor gibi ama sonrası kıymetli bi süreç….🪷
YanıtlaSilDüz yolu herkes gider. Önemli olan sarp yokuşta ne yapıyoruz. Güzel bir farkındalığa dikkat çekilmiş. Kalemimize sağlık…
YanıtlaSilSarp yokuş, ne guzel bir hikaye ile anlatılmış.. sarp yokuşlarımızı dizayn ederken hayatımızı kolaylaştırabilenlerden olabilmek duasıyla
YanıtlaSilDaha yukarı çıkabilmenin başka yolu yok…
YanıtlaSilÖzel iyilerden olabilmenin ölçüsü…
Kaleminize sağlık 🌸