Tın… Tın… Tın…
Bir yeni bildirim… Bir yeni bildirim daha… Bir yeni bildirim daha…
Kafasını çevirdiği an, bir yeni bildirim daha geliyordu. Sanki görünmez bir göz onu takip ediyordu. Ne zaman işe odaklansa o -tın sesiyle dikkati dağılıyordu. Sessize almak da hiç mi hiç işine gelmiyordu. “Ya Oğuz mesaj atarsa? Ya önemli bir gelişme olursa? Ya son attığı fotoğraf saçma bir yorum alırsa?” Bunları düşünmekten sessize almak bir yana telefonu tersine bile çeviremiyordu. Hiçbir şeyi kaçırmamalıydı… Neler kaçırdığını bilmeden hayatını geçirse de o bildirimler kaçmamalıydı. Öyle böyle derken bu ödevini de yarım yamalak bitirmeyi başardı. Dönem sonu teslimi için çok yetersiz olduğunun farkındaydı. “Geçsem yeter herhalde” diye geçirdi aklından. “Eskiden hiç böyle değildin” diye belli belirsiz bir düşünce geçti zihninden, hızla esen bir rüzgar gibi. Ela da hiç duymamış gibi ödevini öylece teslim etmeye gitti. Tahmin ettiği gibi tam da geçecek kadar bir puan almıştı ödevinden. Kağıdın üstündeki 6/10 puanı görünce hem biraz rahatladı hem de huzursuzluk hissetti. Çok severek girdiği bölümünde böyle sınırlarda dolaşmak içine sinmiyordu. Telefonun titreşimiyle sarsıldı birden. Oğuz arıyordu, bütün kötü düşünceler uçtu gitti bir anda.
“Alo, Oğuz!” sesi heyecandan biraz titremişti.
“Ela, naber nasılsın?”
“İyiyim, sen?”
“İyidir, ben de. Ya sende son dönemin jüri notları var mıydı? Kimsede bulamıyorum da.”
“Var var, evet olacaktı.”
“Alabilir miyim peki?”
“Tabi, ne zaman istersen” derken sesi biraz düşmeye başlamıştı Ela’nın.
“Tamamdır haberleşiriz o zaman.” diyerek telefonu kapattı Oğuz.
Yalan söylemişti Ela. Hiçbir not yoktu elinde, nereden bulacaktı şimdi? “Hem ne jürisi daha çok erken değil mi buna çalışmaya.” Telaşla bütün arkadaşlarını aramaya başladı. O notları bulamazsa Oğuz’a resmen rezil olacaktı. -Yok, -yok, -yok cevaplarından sonra bulamayacağını anlamıştı. Notları bulmak için o kadar çabaladı ki ödevini yapmak için bu kadar uğraşmamıştı. Bir haftanın sonunda eli hiç gitmese de Oğuz’u aramaya karar verdi. Gözünü ayıramadığı telefonunu şimdi elinde tutmak bile istemiyordu.
“Alo, efendim”
“Şey, Oğuz nasılsın?” derken Ela’nın sesi fısıltı gibiydi.
“İyidir Ela senden?”
“İyiyim de notlar var demiştim ya sana…”
“Jüriler mi, ben onları hallettim ya çok sağ ol.”
“Nasıl yani buldun mu?”
“Evet, üst dönemden bir arkadaşım halletti. Çalışmaya bile başladım. Hatta şimdi kapatsam iyi olacak, sonra konuşalım mı?”
“Tamamdır Oğuz, görüşmek üze..” derken Oğuz kapatmıştı bile.
Ondan bir bildirim gelecek diye aylardır gözünü telefondan ayırmamıştı. Şimdi çat diye telefon yüzüne kapatılıyordu. Hatta Oğuz’u düşünürken ödevlerini bile yarım yamalak yapmıştı. Neydi şimdi bu? Telefonu kulağından hala çekmediğini fark etti. Sanki şoka girmişti. Şaka mıydı bütün bunlar? Bir koca dönem böyle geçmişti. İçinde bastıramadığı bir ağlama hissi geldi. Her şeyi kırıp parçalamak istiyordu. En başta da telefonunu… Sinirle kapattı telefonunu ve çantasına attı. Bütün bir gün bakmayacaktı. Zaten baksa da sinirden ağlardı herhalde. Arkadaşlarının yanına gitti, kütüphaneye uğradı, yemek yedi, derslere girdi… Akşam eve gittiğinde bütün gün telefona hiç bakmadığını fark etti. Bütün bir gün telefona bakmamak… Sanki sabahtan kahvaltı yapmayı unutmuş gibi hissediyordu. Saatlerdir bildirim almıyordu. Telefonu eline aldı tanıdık bir hisle. Açtı, ne dünya yanmıştı ne de fırtınalar kopmuştu. Her şey akışında devam ediyordu. Hiçbir şey de kaçmamıştı. Onu arayan soran olmamıştı. Birkaç grup mesajı, birkaç beğeni bildirimi o kadar. Bir yandan telefonsuz bir gün ise ne kadar da güzel geçmişti. Oğuz’un tokat gibi çarpan telefonu haricinde… Onu bile unutmuştu nerdeyse Ela. Bütün bir gün her şey o kadar olması gerektiği gibiydi ki…Her gittiği yerde kendisi gibi var olmuştu. Arkadaşlarıyla konuşurken, yemek yerken, yolda yürürken… Hep o andaydı, oradaydı. Bunu devam ettirmeye karar verdi. Artık belli saatlerle telefona bakacaktı ya da bakmasa ne olurdu ki?
Hayatın gerçeği akıp giderken, ekranlara sıkışıp kalmanın ne anlamı vardı?
18 Yorumlar
Gerçek bir tespit . Ellerinize sağlık
YanıtlaSilAkıcı ve güzel bir yazı, emeklerinize sağlık… Hayatın gerçeği akıp giderken, ekranlara sıkışıp kalmanın ne anlamı vardı? 🤗🌱
YanıtlaSilSahte bir dünyanın içinde çok meşgulüz sanarak geçiyor hayatımız. Sadece oyalanıyoruz aslında:(
YanıtlaSilHayat akarken ona uyumlu olmak:)
YanıtlaSilÇağımızın en buyuk problemi! Özgür zannederken insan kendini, yönettigini düşürken teknolojiyi, kendi hayatina yabancı bırakıyor insanı😥
YanıtlaSilHayatı kaçırmayalım
YanıtlaSilİnsan o olmazsa ölürüm dediği çok şeyi çok kolay bırakabilirmiş değil mi
YanıtlaSilİnsan gerçekten bı sureligine diye eline aldığı telefona hapsolabiliyor.
YanıtlaSilBilinc açıklığına her an ihtiyaç var. Teşekkürler.
Ne kadar çok oyalayıcı var hayatımızda . Hayatın gerçeği yaşamak için o anda kalabilmek nasip olsun
YanıtlaSilÇok güzel bir farkındalık teşekkürler
YanıtlaSilBize bu ortamda faydayı sunan hocalarımızdan RABbim razı olsun… maalesef ki birçok gencin yaşadığı durum telefonsuz, internetsiz duramamak, ona bağımlı olmak
YanıtlaSil💌
YanıtlaSil“Hayatın gerçeği akıp giderken, ekranlara sıkışıp kalmanın ne anlamı vardı?” Kaleminize sağlık 🍃
YanıtlaSilŞuan o mesajların sesini duymak için bekleyen hayatı kaçıran gençlerimizi anlatan çok güzel bir örnek . İnsan işin içinde iken göremiyor ..kalemimize sağlık
YanıtlaSilHep o anda, orada olmak, ne kadar kıymetli, hayatımızı oyalayıcılardan dolayı kaçırmamak gerek 👌🏻
YanıtlaSilFiziksel seklimizin de bozulması cabasi.... Bir kadın estetiğine o kadar kıymet verirken, telefonlarla nasıl kambur durdugunun farkına varsa insanoğlu.... Kaleminize sağlık 🌿
YanıtlaSilTelefon denilen teknolojiyi amacı yönünde kullandığınızda gayette faydalı bir teknoloji fakat hayatinizi ona endeksleyerek yaşarsan da gerçekte zarar veren bir teknoloji öldüğünü anlatan güzeldi bir yazi olmuş. Elinize sağlık...
YanıtlaSilHayatta bir şeyin dengesini bozduğumuzda bir çok şeyin de dengesi bozuluyor, keşke fark edebilsek..
YanıtlaSil