Bir İncir Hikayesi



İncir ağacını ne kadar tanıyoruz? Sadece meyvesini mi yedik? Hiç merak ettik mi neden çiçek açmıyor diğerleri gibi? Her ağaç baharda çiçeklerinden uçuşan, arılarla taşınan polenlerle meyvelerine hazırlık yaparken o nasıl bir hazırlık yapıyordu? Sahi, arılar ona hiç uğramıyor muydu?

İncir meyvesi, bir kozanın içinde tersine açan çiçeklerinden oluşur. Diğer meyve ağaçlarında olduğu gibi dışa değil içe patlayan konfetilerdir. Arılar, rüzgarla polen getirip meyve oluşumunu tetiklemez. Yaratan incire has bir tasarım vererek zenginliğini ortaya koyuyor, her yöntemiyle hayran bırakmaya devam ediyor. 

İncir meyvesinin tasarımı nedir peki? Hani popüler kültürde sorulur ya “Kendinizi modacı mı yoksa tasarımcı olarak mı görüyorsunuz?” diye… Evet asıl Tasarımcı incir ile hikmetini ortaya koyuyor. Hikmet, sırlı cevap demek. Peki incirin sırlı cevabı ne? Hazır mısınız?

İncirin sırrı mutualizmde. Yani karşılıklı ihtiyaç gidererek ilişki kurmada. Peki incir bu ilişkiyi kiminle kuruyor? Yine bir arı. Ama incire has bir arı. Evet o bir incir arısı… Asıl hikâye şimdi başlıyor. 

İnsan sonucu görür. “Ne kadar lezzetli bir meyve” der. Peki o meyve nasıl oluşuyor? Perde arkasındaki sebepleri ne kadarımız merak ettik? Bu da bir başlangıç olsun. “Peki nasıl?” diye başlayan soruların çoğalmasını dileyerek İncir arımıza geçelim ne dersiniz?

O bir anne. O bir fedakâr. O, kendini değil sonraki nesilleri düşünen bir lider. Dönüşüme yön veren… Bir amacı olan ve amacı için hedefleri olan biri. Amacı için kurban vermekten çekinmeyen, emrolunduğu gibi yaşayan biri. Peki nasıl?

Hamile dişi arılar larvalarını bırakmak için güvenli bir yuva ararken incirin tepesindeki delikten içeri girer. Eli boş gelmemiştir. Diğer incir ağacından getirdiği polenleri ona sunar. Döllenmeyi ve böylece olgun incir oluşumunu tetikler. İncir de günden güne o lezzetli tadını almaya başlar. “Veren el” olmaya burada da vurgu yapıldığını görüyoruz. İşte tam da burada size doğadan deneyim transferine bir örnek. Mikro dünyada da makro dünyada da örnekleri görmek mümkün. Ay ve dünyanın ilişkisi de ihtiyaç giderme üzerine değil mi? Her şey tam da olması gerektiği gibidir. Bir olmayınca öbürünün varlığından da söz edemiyoruz. Bilim adamları söyleyince “Wow” diyoruz ama bunu bize bir incir arısı da söylüyordu zaten… Hubble teleskopu icat edilmeden, insan dünyaya indiğinden itibaren gözümüzün önünde olan delillerdi oysa…

Arının saygıya değer davranışları bundan ibaret değildi. İmaj davranışı neydi peki? İncirin daracık deliğinden içeri girmek o kadar da kolay değildi. Anormal performanslar anormal bedel ödemeyi gerektirir. O doğumun olması ve bir sürü arının meydana gelmesi ve bir sürü incirin de bu sayede doğurması ancak büyük bir fedakarlıkla olabilirdi. İncire girmeye çalışırken hassas kanatları kırılıp dökülür, içeriden uçup çıkamadığı için incirin döllenmesi sonrası meydana gelen bal içinde boğulur. Bu doğum, hayatına mal olmuştur incir arısının… 

İncir arıları, incir olmadan yaşayamaz. İncir de incir arıları olmadan… İhtiyaçları birbirine verilmiş. Peki neden? Neden doğurmak için karşı cinse ihtiyaç var? neden bir çöp çatana ihtiyaç var? Her noktaya bir ihtiyaç gideren konulmuş. Sana da onların ihtiyacı konulmuş. Ne o senden vazgeçebilir ne de sen ondan. Tüm sistem karşılıklı kurulan bağlar bir organizasyon içinde.


İncir meyvesi ana rahmi gibidir. Zaten şekli de ona çok benzer. Her algı seviyesinde insana göre ilmini aktarmaya çalışır yeryüzü ve gökler… 
Larvalar dişi ve erkek arılara dönüşür. Onlar da kendi aralarında çiftleşir. Sonra yeni hamile dişi arılar yuvadan uçarlar. Döngü tekrarlar. Anne arı çıkamamıştır yuvasından, kanatları kırık, fedakarlığının sembolüdür. Erkek arılar da öyle. Kanatları çıkmaya yetmeyecek kadar küçüktür. Yeni tohumları attıktan sonra içeride artan bal ve arıları sindirecek enzimler artmaya başlar. Hepsi de görevini tamamlayıp sahneden çekilir...

 

İncir, bir yuva gibi içindeki topluluğu sarıp sarmalamıştır. Sınırları vardır. Duvarları sağlamdır. Kale surları gibi… Ve o topluluk ortak amaç etrafında birleşmiştir. Herkes donanımında ne varsa ona uygun hareket eder. Şikâyet etmez, fikir üretmez, işine bakar. İşte bu yüzden meyvesi güzel oluyor. Büyük başarılar büyük bedellerle oluyor…

Peki o zaman yeniden düşünelim. Doğurganlık aslında nedir? Sadece biyolojik olarak doğurganlıktan bahsetmek sığ kalmaz mı? Sebep sonuç ilişkisi için bakacak olursak anormal çaba, mücadele ortaya koyan, vazgeçişleri olan kadın veya erkek aslında bir doğum sürecinde değil mi?

Bulunduğun yerde ihtiyaç gidermek doğurganlığın ana yasalarından biridir diyebilir miyiz?

Hatta bunun üst versiyonları ortak amaç için ortak hedeflerde birleşmek… Hayırlarda birleşmek… Tıpkı bir köyün, sırf bir genç okusun diye girdiği seferberlik gibi... Babası biriktirir evladına verir, annesi biriktirir evladına verir... Ve o incir meyvesinden, o köyden bir başarı öyküsü doğar… Bu berekettir… Evet, yine çok duyduğumuz ama üzerinde çok az düşündüğümüz kavramlardan bir tanesi daha… Bereket… Doğurganlığın bir sonucu… Bir kişi okutur yetiştirirsin; o da ileride bir sürü genci yetiştiren bir hoca olur... İncir gibi… Dışarıdan bakınca çok sade ama içine bakınca dev bir organizasyon… Dışarıdan bakınca normal bir insan ama kürsüde veya sahnede devleşen bir hoca…

Düz yolda hoplaya zıplaya yürüyerek varacağın bir yer değildir orası… Kim bir bereket istiyorsa o doğum sancısını iliklerinde hissetmeli… Arının kanadından vazgeçmesi gibi bir öyküsü olmalı… Tarih, Fatih Sultan Mehmet’i karakaşı karagözü için yazmadı…

Peki ya ben? Kaç yaşındayım? Bu yaşıma kadar kaç doğum öyküm var? neleri başardım? Kaç kişinin hayatına dokundum. Kaç kişin kavşak noktasında adım yazıyor?

Arı gibi çalıştım mı? Vazgeçtim mi? Kendimi değil başkalarını ne kadar dert edindim? Ne kadar birleşen oldum? Payıma düşenden razı mıydım? Hedefim konusunda ne kadar net oldum? Şikâyet mi ettim, mücadele mi ettim? Ben hangi taraftaydım sahi?

Peki ya şimdi?

Tam şu AN’da? Ne istiyorsun?

Öyle insanlar var ki, tıpkı o arılar gibi payından razı...

Öyle insanlar ki, bu dünyada yaptıkları öteki dünayda nice güzelliklere gebe...

Bir incir bir incir değilmiş… 

Kendisi ne kadar sade, öğrettikleri ise ne ağır…

Ama olsun… Artık bizim de bir hayalimiz var…

Ben de varım bu öyküde…

Ben de yapabilirim…

İncir ve arının öyküsünü önüme seren ümitleneyim diye sermedi mi?

Şu arı kadar olamadın demek için değil… 

Deneyimsel transfer yapmam için…

Yorum Gönder

19 Yorumlar

  1. Çok güzel anlamlı ders niteliğinde bir yazı olmuş emeklerinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  2. İncir ve arı sadece bir meyve ve baldan ibaret değilmiş. Ne güzel bir yazı olmuş. Emeklerinize sağlık. Keyifle okunası bir yazı 🐝🍯

    YanıtlaSil
  3. Dışardan bakınca ne kadar kendi halinde görünen her şeyin ve her kesin içinde gerçekten ne var? Bunu anlayamadan kişileri yargılamamak gerektiğini bir kez daha hatırlattı bu makale. Iletisimde güçlü olmak olmak görünenin arkasındaki görünmeyeni bulabilmektir...

    YanıtlaSil
  4. Dışardan bakınca ne kadar kendi halinde görünen her şeyin ve her kesin içinde gerçekten ne var? Bunu anlayamadan kişileri yargılamamak gerektiğini bir kez daha hatırlattı bu makale. Iletisimde güçlü olmak olmak görünenin arkasındaki görünmeyeni bulabilmektir...

    YanıtlaSil
  5. Hayrda birleşenler ve ihtiyaç giderenlerden olmak duasıyla🤲🏻
    İncir diyip geçmemeliymişiz bir incir oluşum süreci nelerle denkmiş nelere örnekmiş aslında..
    emeğinize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  6. Görevini tamamlayıp hayatı son bulanın hikayesine mi üzüldün ve takıldın? Takılma ☺️ Çünkü her yaratılan kendi payına düşenden razı ve insanoğlu da razı olabildiği müddetçe yükselecek asıl varması gerekene...Ve gün yüzü gulenlerden, kalbî mutmain olanlardan olacak... İyilikleri o kadar olacak ki belki tekrar tekrar bizim acı gördüklerimizi yaşamak isteyecek...Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı🌺

    YanıtlaSil
  7. Hayattaki rolleri ne güzel anlatmışsınız . Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  8. Kendini bir işe yarayınca hissettiğin duygu kadar bir şey rahatlatmıyor sahiden. Hiçbir işe yaramamak kadar da kötü hissettirmiyor. Bizim de var bir hayalimiz işe yararsa çok mutlu edecek. Elinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  9. Bu hayatta heplik hiçlik yoktur. bütün meyvelerin çiçekleri meyvenin dışında açar. İncir meyvesi çiçekleri meyvenin içime açar. Yaratan öyle bir yaratmış ki hep bir düzenle hikmete göre yaratmış. Ama zıttını da yaratmaya muktedir.

    YanıtlaSil
  10. Sıradan bedellerle niye sıradışı bir yaşam.verilsin ki? Tum.başarı oykülerinde bir vazgeçiş yok mu? İbrahim peygamberimiz evladından vazgeçmiş, kensi canından vazgećmiş ama vazgeçmeyecegi buyuk şeyler için. İnsan kucuk vazgeçişlerle hemen buyuk.odul bekliyor..bir incei, bir arı ne anlatıyor bana?

    YanıtlaSil
  11. Artık benim de bir hayalim var…Ben de varım bu öyküde…
    Ben de yapabilirim…
    Diye gune basalamak RABbim bedellerinizi kabul etsin...

    YanıtlaSil
  12. Çok çok güzel bir yazı olmuş ders gibi

    YanıtlaSil
  13. Ne naif bir dille aktarılmış... emeğinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  14. Boşuna kuranda incir ve zeytin den bahsedilmiyor :) Ne kadar derin detaylar var .

    YanıtlaSil
  15. Karşılıklı ihtiyaç giderme , amaç için bir olmaya yönelik kurulan bir düzen
    Çok güzel bir yazı olmuş, farkındalık oluşturuyor, emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  16. Çok güzel bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  17. İncir ağzından bal damlayan tek meyvedir. Peki biz ağzından bal damlayan bir insan nasıl olabiliriz? Nasıl ihtiyaç giderebilirizin cevabınıda İncir sen alabiliriz. Ders niteliğinde bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  18. Her tatlı anının buruk bir hikayesi var. Bu yüzden lezzetli, bu yüzden kalbe dokunan.. Geride güzel bir tat bırakmak isteyen insan için yol, güzergah belli şimdi. Elinize sağöık

    YanıtlaSil
  19. Bir incir ağacından çıkıp gündelik hayatımıza ne güzel varmışsınız. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil