MEŞHUR KÖFTECİ
Mehmet amca bu mahalledeki en meşhur köfteciydi. Küçücük
dükkanına sığdırdığı dört masası ve sekiz taburesi vardı. Güler yüzü, tatlı
dili ile mahalle esnafını, plaza çalışanlarını, okuldan gelen öğrencileri
ağırlıyordu dükkanında.
Öyle günler olurdu ki insanlar koştura koştura gelip,
dükkanda sırada beklerdi. Bu kadar küçük bir esnafın, yüzlerce müşterisinin
olması, akıl alır gibi değildi. Üstelik dükkanı sokak arasındaydı. Sadece
bilenlerin fark edebileceği kadar minik bir tabelası vardı. Dükkanının tezgahı
da daracıktı. Bu kadar ufak detay nasıl bir araya gelmiş de böylesine meşhur
olmuştu? Neden insanların ilk tercih ettiği bir mekana dönüşmüştü?
İnsan kendine sormadan edemezdi bu garip denklemi. Nice
restoranlar vardı; kocaman, çok şık ve çeşit çeşit menüsü ile müşteri çekmeye
çalışırdı. Binlerce afiş bastırıp, mahalledeki evlerin kapılarına dağıtırlardı.
Açılmasına açılırlardı ama en geç üç-altı ay içinde de kapatırlardı. Mahalleli
bu duruma çokça şahit olmuştu. Küçük görülen dükkanların ayakta sapasağlam
durmasının sebebi neydi acaba? Bu denklemin bir sırrı olmalıydı…
Bunu fark edenler bu işin sırrını anlatmalıydı. Öyle ki
hiçbir şey göründüğü gibi değildi. Ticaret denen şeyin, köşe başındaki dükkan
olmakla alâkası yoktu. Bu denklem
azların bereketiyle ilgiliydi. Azın çoktan bereketli olduğunu
herkes bilmeliydi.
Giysi dolapları ağzına kadar kıyafetle dolu olduğu halde
“yarın ne giysem” diye düşünenler… Donduruculara istif yapıp, her akşam “bugün
ne pişirsem” diye düşünenler… Her gün
gezmekten ayakları şiştiği hâlde “tatilde nereye gitsek” diye üzülenler… Bu bolluk
içindeki kıtlığın bilinmeyen denkleminin sırrı; berekette saklıydı. Bereket de
sayılarla ölçülen bir şey değildi…
Saymaya kalkanların sayamadığı bu bereketi görünce,
Mehmet amca öğretmen olsaydı, diyesi geliyordu insanların. Hem meşhur olmuş hem
de mütevâziliğini korumuştu. Masaların sayısını arttırmak, dükkanını büyütmek
gibi bir çabası olmamıştı. Köftesinin yanına başka çeşit ekleme derdi de
olmamıştı. Hep elindekini en güzel şekilde sunmaya çalışmıştı. Hem dükkanını
hem içindekileri kıymetlendirmişti. Demek ki biliyordu kıymet vermenin ne demek
olduğunu… Bu küçük dükkanda malzemenin en iyisi ile hizmetin en kalitelisi
birbirine harmanlanmıştı. Bu harmanlama ile yıllarca ayakta kalabilmişti .
Mehmet amca hayat okulunda okumuş ama kendini iyi
yetiştirmişti. Gerçeğin ne olduğunu fark etmiş olmalı ki bereketin önemini, ne
kadar kıymetli olduğunu keşfetmişti. Velhâsıl, gün görmüş biriydi Mehmet amca.
Kimse sabah sabah köfteciye gitmezdi ama o yine de sabahın seherinde evinden
çıkıyor; dükkanını açıp, silip temizliyordu.
Güneş doğmadan önce başlayan hazırlıklar, güneşin
doğuşuyla birlikte siparişe dönüşüyordu. Meşhur köftecinin hikayesi güne er
başlayanların hikayesiydi. “Sen ne için emek veriyorsan, o emeğin hakkı, senin
peşini bırakmaz.” diyordu. “Er başlayan desteklenir.” gerçeğini
iliklerine kadar yaşıyordu.
Öğlen molasında, okuldan çıkıp köfteciye gelen
öğrenciler, Mehmet amcayla sohbet etmeyi çok seviyordu. Her gün bir bilmece sorup bilene, bir köfte fazladan
veriyordu. Kendi evlatları gibi görüyordu öğrencileri. “Ben onları burada
neşelendirmezsem, tehlikeli yerlerde neşelenmeye çalışırlar” diyordu bilgece.
İşte böyle biriydi bizim mahallenin köftecisi Mehmet
amca… Kimisine babalık, kimisine arkadaşlık, kimisine danışmanlık yapardı. Kimin neye ihtiyacı olduğunu gözünden,
sesinden anlardı. Sıkı bir bağ kurmuştu gelenlerle. Sanki onun dükkanına
gelenler müşterisi değildi de ailesinden birileriydi. Öyle onların derdiyle
dertlenirdi ki, elinden gelen neyse yapmaya gayret ederdi. Onu ayakta tutan
dinamiklerden biri de buydu belki de…
Aslında işin sırrı basitmiş meğer…
İnsanın kazancını da ilişkilerini de bereketlendiren şey;
azın bereketiymiş, az olana hürmet etmekmiş…
Çoklarda olmayan, elindeki az olanın kıymetini bilip daha
da kıymetlendirmekmiş meğer…
İnsanların ihtiyacını samimiyetle karşılamakmış meğer…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

3 Yorumlar
Bu yazıyı okuyunca aklıma hiç müşterisi eksik olmayan esnaf lokantaları geldi. Beykozda önünde sırası bitmeyen dönercinin sırrıda bu olsa gerek . Aza hürmet ederken büyümüş .
YanıtlaSilNe kadar sıcacık bir yazı🤍, insan elindeki imkân çok olduğunda mutlu olacağını zannediyor. Oysa ki az çoktan, büyüktür. Mesele elindekinin kıymetini bilip, kıymetlendirmek🌸
YanıtlaSilEr başlayan desteklenir...
YanıtlaSil