Martı



Gün batımının kızıla vuran ışıklarında karşı kıyının manzarasına dalmıştı gözleri Ali’nin. Masmavi dalgalar bir kıyıya, bir daralan sinesine vuruyordu. Köpük köpük olmuş denizin hırçın sesine aldırmıyordu. Ta ki bir vapurun düdüğü onu kendine getirene kadar... Sıçradı bir an. Burnuna dolan şehrin kokusunu içine içine çekti. Bunalmıştı.

Ne yaşadıkları içine sığıyordu ne de kendisi bu şehre. Uzun uzun izledi karşı kıyıyı. Kayaların üzerindeydi ve ıslanan ayakkabılarının farkında değildi. Düşüncelerine batmak üzereydi. Sıcaktan mı bunalmıştı, aldığı retlerden mi bilemedi. Bir an kendisini denize atası geldi. “Evet ya, kurtulurum belki. Biter bu acı. Dayanamıyorum artık…” diye ümitsizce söylendi. 

İş başvurularından alamadığı dönüşler cesaretini kırmak üzereydi. Geçimini sağlamak, yetişkinliğini yaşamak istiyordu. Üniversiteyi bitirdikten sonra başka başka yerlerde çalışmıştı. Bir süredir iş bulamıyordu. Sevdiği kızla evlenebilmek için birikim yapmak, karşısına güçlü çıkmak istiyordu ama nedense hayat onun istediği sonucu bir türlü ona vermiyordu. 

“Beceriksizsin oğlum işte. Kim sana iş verir? Deneyimli eleman mısın ki o maaşı hak edesin? İş yoksa kız da yok sana. Ah Ali! Ben seninle ne yapacağım?” diye diye yiyip bitiriyordu kendini. İçeride biri konuşuyordu ama kendisi mi başkası mı ayırt edemedi. Zaten hep de böyle süre gelmemiş miydi? Ne çektiyse kendisine ait olmayan fısıltılardan çekmişti. Sanki altyazı geçiyordu biri ve bir türlü susmak bilmiyordu. Bastırmak için çok çabalıyor, başına gelen olaylara doğru tepki veremedikçe de o ses ona üstün geliyordu. 

Düşüncelerinin zamansız akışındayken bir martı kondu yanına. Bembeyaz kanatlarını önce iyice açıp sonra usulca kapattı. Bir kaç adım attı paytak paytak. Başını kaldırıp gagasını açtı. “İşte yine başlayacak şimdi susmaz bu of offf. Bir huzur vermediniz,” diye isyan etti. Öyle bir ötmeye başladı ki dayanamayacağını anladı. 

Tam oradan kalkmaya yelteniyordu ki martının kanadındaki yarayı fark etti. Beyaz tüylerine meydan okurcasına kanın kırmızılığı yayılmıştı. Büyükçe de bir yaraydı. Kızgınlığı şaşkınlığa bıraktı kendini. Nasıl oluyordu da hala kanadını çırpabiliyordu? Uçarken canı yanmıyor muydu? Arkasında iki yavrusu öylece durmuş belli ki yem bekliyorlardı. Nasıl doyuracaktı onları? Denize dalıp balık bulmaya kalksa yarası sızlamaz mıydı?

Zihni sorularlarla dolup taşarken cebinde bir şey titriyordu. Telefonu çalıyordu, çok sonra fark etti ısrarı. Gözünü martıdan ayırmadan açtı. Kendinden birkaç yaş büyük arkadaşı Ömer’di. Bilinci açık biriydi. Hep de ihtiyacı olduğu anda arardı. 

“Neredesin oğlum ya? Kaç kere aradım!” 

“Duymamışım abi kusura bakma.”

“Emin misin? Bunu nasıl duydun?”

“Ne bileyim dalmışım işte…”

“Neyin var? Sesinin tınısından anladım tamam tamam. Olumlu cevap yok henüz değil mi? Bak beni iyi dinle. Önce bir kendine gel. Tanırım ben seni, daldın gittin yine belli. Sakın boğulayım deme olumsuz düşüncelerinde. Dünyanın sonu değil. Ne biliyorsun hayırların başka yerde evete dönüşmeyeceğini?”

 

“Hayat bir derecelik açıdan ibaret değildir.”

O son söylediği ne ise aldı götürdü onu bilincinin başka diyarlarına…Kulağında Ömer’in sesi, yanında martının görüntüsü birleşmeye başladı. Kendisini ve yavrularını doyurmaktan vazgeçmiyordu. Kayaların içine başını uzatmış yem arıyordu. Bulamayınca çöp birikintilerinin arasına gidiyordu. Yetmiyor, kayalıkların dibine inip gagasını suya daldırıp duruyordu. Balık malık yoktu etrafta. Canının acısına rağmen çabalayan bir martı vardı sadece...

Ali bir süre sessizleşince, 

“Şşşt… Oğlum ses versene. Bende misin?” dedi Ömer. 

“Şeyy evet abi…Peki ne yapayım?”

“Git ihtiyacı olan birini bul. Hâlini hatrını sor. Belki bir tebessüme ihtiyacı vardır. Hangi insana samimiyet iyi gelmez ki? Bir sen mi ihtiyaçlısın şu hayatta? Hayvanlara yem ver. Bir kap su koy önlerine. Ya yavruları varsa? Ya da bir yetimin başını okşa. Uzun süredir aramadığın bir akrabanı, arkadaşını ara…”  

“Haklısın abi…”

“Acıdan kaçma. Çabalamaya devam et. Sonuçlara değil sebeplerine odaklan. Sana düşeni bir yap hele. Varsın hava sıcak olsun, git başvurunu yap. Yokuşunu çık, sırtından terin aksın. Hayat insana sebep sonuçla aktarır. Sen de sebep sonuçla aktararak ona uyumlan.”

“Tamam abi eyvallah…” Tebessüm etmeye çalıştı Ali. Neden hayata bu kadar dar bir açıdan bakıyordu ki? Ömer devam etti : “Ne zaman vazgeçecek olursan şunu hatırla: 

 

“Hayat seni elemeden sen kendini eleme.”

İşte o son cümle sönmek üzere olan koru alevlendirmeye yetmişti. Yaşam sevincine üflemişti Ömer. Sahi ya? Neden vazgeçer ki insan hayat ondan vazgeçmemişken? Hem daha gencecikti. Hangi gerçek sebep sonuçsuz kalmıştı ki bu hayatta? İrdelemeye başlayınca bilinci de yerine geldi. 

“Abi sağolasın ya. İyi ki varsın…”

“Sen iyi ki varsın asıl. Birbirimize ihtiyacımız var. Hadi bakalım aslanım, haberleşiriz.” 

Kapanan telefonu cebine koyarken gülümsediğini fark etti Ali. Omuzlarını dikleştirdi. Martıyı merak etti sonra. Bulmaya çalışırken bir de ne görsün? Bir kedi etini paylaşıyordu onunla. Yan yana durmuşlar et parçalarını yiyorlardı. Sonra gagasıyla minik parçaları alıp yavrularına da götürüyordu. Nasıl da cik cik ötüyorlardı. 

Martı ikramlanmıştı. Hem de hiç umulmayan yerden. Hiçbir canlı sonuçsuz bırakılmıyordu demek ki…Çabalamaya devam ettiği müddetçe…Denize atlama düşüncelerinden vazgeçti. İş hayatına atılası geldi. Sebeplerini oluşturmaya devam edecekti. Ama öncesinde şu kanadındaki yarayı tedavi ettirmesi gerekiyordu. Yemek ziyafetini bir bitirsin, Martıyı yakalamaya çalışacaktı.  

Beklerken başladığı yere geri döndü gözleri. Derin bir nefes alıp bir daha baktı karşı kıyıya. Burnuna dolan yosun kokularına denizin yerlisi olan martıların kanat sesleri âhenk katıyordu. 

Güneş batmıştı batmasına ama umudu doğuyordu zıttında.

Yorum Gönder

20 Yorumlar

  1. İnsan en sıkıştığı anda bir el uzanıyor ona, bazen bir martıdan bile ders çıkarabiliyor. Yeterki RABbinden hep ümitli olsun…
    Yazınızı okurken ki hissiyatım. Kaleminizi sağlık…

    YanıtlaSil
  2. Hayat bir açıdan ibaret değil . Ne kadar güzel bir cümle.

    YanıtlaSil
  3. İhtiyacı olana, ihtiyacını verene şükürler olsun.. Sonuçsuz bırakmayıp ikramlayan RABB bime şükürler olsun..Kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  4. “Hayat seni elemenden sen kendini eleme.” Ne umut dolu bir yazı. Kaleminize sağlık 🍃

    YanıtlaSil
  5. Güneş batmıştı batmasına ama umudu doğuyordu zıddında...

    YanıtlaSil
  6. Hayat bir derecelik açıdan ibaret değildir.”….Elinize saglık

    YanıtlaSil
  7. Azimle devam... :) inşALLAH 🍃
    Ne ümit verici bir yazı. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  8. Leyla Sözüer2 Eylül 2024 06:15

    İnsanın motivasyonunu tetikliyor:) Süper

    YanıtlaSil
  9. Hayatta ki işaretleri doğru okuyup ve ona göre tepkiler verebilmek, Rabbinle ne güzel görüşme.... Emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  10. Bütün her şey aleyhine iken bil ki bir Rabbimiz var..ümidini kaybetme! Ne guzel yazı💕

    YanıtlaSil
  11. Doğru yerde işaretleri görebilmek.. Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  12. Ne de güzel bir yazı olmuş... ALLAH razı olsun ❤️Aklıma isim için koşturduğum zamanlar geldi. Şimdi geriye dönüp baktığımda iyi ki dediğim yerler... Hayat seni elemeden sen kendini eleme 🌼

    YanıtlaSil
  13. Çok güzel bir yazı olmuş, maşAllah 🤍
    Kaleminize sağlık 🌺

    YanıtlaSil
  14. Aynı Martı aynı dünya aynı sorunlar sadece bakış farklı. Doğru bakışlar ile aşağıya çeken iç sesinden kurtulunca insan nefes alabilir. Elinize emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  15. Hayatı okumak yol gösterecektir

    YanıtlaSil
  16. Hersey zıttıyla vardır

    YanıtlaSil
  17. Deneyim transferi her yerde

    YanıtlaSil
  18. İçim açıldı…
    Kaleminize sağlık…
    Di mi ya hayatta olumsuzluk yok aslında. Olumsuzluk kendi ilüzyonu insanın. ALLAH var, çıkış var.🤲🥀

    YanıtlaSil
  19. İhtiyaç giderebilen olmak ne kıymetli.

    YanıtlaSil
  20. bir martıdan bile ders alabilmek ne güzel

    YanıtlaSil